BELGRAD PART 2 : HER KÖŞESİNDE TARİHSEL BİR OLGU BARINDIRAN, KEŞFEDİLECEK BİR ŞEHİR

   Zaman geçirdikçe ilk anda görüp yabancı kaldığınız bu Avrupa şehri, sıradan sanki yıllardan beri yaşadığınız normal bir şehir havasına bürünüyor. Sokaklarında yürürken, büfelerden bir şeyler alırken İngilizce teşekkür etmek yerine  uzun zamandır buradayım hadi bu sefer de Sırpça teşekkür edeyim deyip  “Hvala” kelimesini söylemekten çekinmiyorsunuz. Otobüse bindiğiniz zaman insanların kendi dilinde konuşmaları size artık turist olduğunuzu hissettirmiyor, sanki  normal diyaloglar dönüyor etrafınızda. Yaklaşık 48 gün kaldığım bu şehirde başlarda sokaklar arasında kaybolur yolumu bulamam derken, bir süre sonra akşam merkezden gece  yarısından sonra ayrılacak kadar çok seviyorsunuz bu şehri. Artık Belgrad’dan son kez bahsedeceğimiz için ilk yazıyla arayı biraz açtım ve uğrayabildiğim kadar fazla yere uğramaya ve enteresan  detayları da yakalamaya gayret ettim. 


  Görkemli dini yapılar elbette ki dikkatimi çekmişti buraya geldiğimde. Ama bir tanesi var ki St.Sava, Belgrad’da yer alan en büyük kilise, bırakın önünden otobüsle geçerken fark etmeyi, Knez Mihajlova’dan  Slavija’ya ya doğru , caddeyi yürürken keşfedeyim derken bile metrelerce uzaktan bu kilise dikkatimi çekmişti. Zemun yazıma göz atma fırsatınız olduysa görebilirsiniz , oradan Belgrad’ı izlediğiniz zaman bile St.Sava’yı  görebiliyorsunuz, böylesine yüksek bir kilise. Benim de Belgrad’da ziyaret ettiğim ilk kilise kendisi. Dediğim gibi büyüklüğü ve görselliğiyle dikkatlerden kaçması imkansız. Havuzlu, yeşilliklerle ve heykellerle dolu güzel de bir alana kurulmuş, yanında da Sırbistan Ulusal Kütüphanesi yer alıyor. Başka bir dine ait bir mabedi ziyaret edeceksiniz Belgrad’da ilk durağınız büyük ihtimal St.Sava olacaktır, hem dikkat çekici hem bulması kolay.

                                           St. Sava Kilisesinden farklı zamanlarda görünüm


  Bir başka dikkat çekici, merkezde yer alan ve bulup ziyaret etmesi de  bir o kadar kolay kilise St. Marks Kilisesi. Bu kilise St. Sava’dan küçük fakat mimarisiyle ilgi çekici cinsten. Fotoğraflamak için burayı ziyaret edebilirsiniz, ayrıca yanında çok güzel bir park yer alıyor. Bunu daha önce de belirttim Belgrad’da çok sayıda park var ve bunların bir kısmı da kiliselerin yanlarında yer alıyor. St. Marks kilisesini bulmak için dolaşırken size kolay bir yol göstereyim. Bu kiliseyi bulmaya çalışmadan önce Posta binasını bulmaya çalışın. Son derece büyük olan bu taş posta binası özellikle İkinci Dünya Savaşında haberleşme için önemli rol oynamış. Binanın üzerinde de kendi alfabelerinde “Poşta” yazıyor. Bu tarihi binayı bulduğunuz zaman zaten arka sokağındaki St. Mark’s kilisesine 5 dakika uzakta olacaksınız.

                                            St.Mark's Kilisesi, mimarisiyle özellikle dikkatimi çekmişti. 


                                                              Tarihi Posta Binası

 Gelelim bu iki görkemli kilise den sonra Belgrad’da yer alan ve Osmanlı zamanından kalan tek cami olan Bayraklı Camii’ne yaptığımız ziyarete. Cami küçük olmasına rağmen uzun yıllardan bu yana dokusunun ve iç yapısının korunmasından dolayı gayet güzel bir görünüme sahip. Biraz sorup ettikten sonra caminin Kanuni  Sultan Süleyman döneminde yapıldığını da sizlere aktarmak için öğrendim. İbadete açık olan bu camiyi Belgrad’a geldiğinizde ziyaret edip atalarımızın yıllar önce bu topraklarda bıraktığı izleri görme şansına sahip olabilirsiniz. Merkeze de öyle çok uzakta değil meşhur caddemiz Knez Mihajlova’dan 10 dakika yürüme mesafesinde olan bu camiyi ara sokaklardan birinde bulacaksınız. Caminin yeşil kubbeli minaresini görmeye çalışın böylece bulması daha kolay olacaktır sizler için.


                         Belgrad'da bulunan Ve Osmanlı Döneminden kalan tek cami Bayraklı Camii


 Budapeşte’de pek çok heykel gördüm ama hikayesini araştıracak kadar vaktim olmamıştı. Burada rastladığım birkaç heykeli çok detaylı olmasa da inceleyebildim. Sırbistan’ın ilk ve tek Nobel ödüllü  yazarı Iva Andriç’in bir parkta yer alan heykeli bunlardan  biri mesela. Beş basamak üzerinde yer alıyor heykel, her basamağa da yazarla ilgili ya eserlerinden ya da hayatından yazılar yazılmış.  Bir diğer heykel de yine bir parkta rastladığım I. Dünya Savaşı ve Balkan Savaşında yer almış Vojvoda Vuk adlı  komutana   ait olan bir heykeldi. Bir başka karşılaştığım heykelde yine bir park yanında yer alan Sırp yazar  Vuk Karadziç’e ait olan bir heykeldi. Bu heykeller  en azından ülke için önemli rol oynayan isimleri öğrenip , araştırıp tanımamız açısından yararlı oluyor.  Her  zaman görsellerin bir şeyleri öğrenme de daha yararlı olduğunu düşünürüm. Siz ne kadar yazılarımı okusanız da Belgrad’ı kendi gözlerinizle gördüğünüzde her şey daha iyi yer edecek aklınızda. Bu heykeller hakkında da okuyabilirsiniz  ama görsel hafızanızda yer alması daha kolay hatırlamanızı sağlar. Bu benim görüşüm katılıp katılmamak size kalmış J Sonuçta her heykel bir tarihi kişilik, araştırma yapacak çok detay var buralarda J


                                                                   Ivo Andriç Heykeli


                                                                      Vojvoda Vuk
                                                                  Vuk Karadziç'e ait heykel


Diğerleri kadar büyük  olmayan Belgrad’da yer alan St. Michael’s Katedralini de görebilirsiniz. Kalemaegdan’ın hemen yanında, ara sokaklarda yer alan bu katedralde ziyaret noktalarımızdan biri olabilir. Çok büyük değil dedikse diğerleri  kadar değil yoksa Belgrad’ı  Yeni Belgrad’a bağlayan köprüde yürüyerek Sava Nehrini izlerken bu katedrali görebiliyorsunuz çok da küçük falan zannetmeyin diye yazıyorum. 

                         St. Michael katedrali ziyaret listenize ekleyebileceğiniz noktalardan biri

 Müze açısından son derece zengin bir şehir Belgrad.  Gezebileceğiniz çok sayıda müze var. Bu müzelerin başında ünlü mucit Nicola Tesla’nın müzesi kulağımıza en tanıdık gelen müze. Cumhuriyet Meydanı’nda (Rebublic Square) yer alan Ulusal Müze yine bir başka önemli müze Belgrad’da. Çok enteresan gelebilir ama bir parkın içinde de müzeyle karşılaşacaksınız bu şehirde.  Prens Milos’un bir park içerisinde yer alan evi de müze haline getirilmiş. Müze içerisinde prense ait eşyalar, yöresel kıyafetler, savaş döneminden resimler, savaşa katılan kadın askerler, o dönem yardım için hazırlanan afişlere kadar her detayı görebilirsiniz. Çok daha dikkat çekici bir ayrıntı , müzenin önünde bulunan asırlık ağaç. Yüzyılı aşkın süre önce dikilmiş bu ağaç bu zamanlarda demir çubuklarla destekleniyor ve konağın önünü kapatacak kadar yer kaplıyor. Eski tren istasyonunun müzesi de ilginizi çekebilir. Tren istasyonu yaklaşık 200 yıl önce yapılmış çok eski bir yapı. Bu bilgiyi de Prens Milos’un konağına gittiğimde edindim. Aslında sadece müzeler hakkında bile sayfalarca yazı çıkar buradan. Yugoslavya Tarih Müzesi, Bilim ve Teknoloji Müzesi , African Sanat Müzesi ve Etnografya Müzesi de eğer isterseniz listenize ekleyebileceğiniz müzeler. Dediğim gibi müze yönünden eksiklik yaşamazsınız burada, müzeler başlı başına bir yazı oluşturur ama her detayı incelemek içinde vakit ayırmanız gerekebilir, tarihi görmek kadar anlamakta önemlidir sonuçta.  

                      Prens Milos'un müze haline getirilmiş evi ve önünde yer alan asırlık ağaç

Nicola Tesla Müzesinden biraz bahsedebilirim sizlere. Her müzeye gidemem ama mutlaka uğramalıyım dedim Nicola Tesla Müzesi için.” Prestije” filmini izleyenler ya da Tesla’nın hayatını okuyanlar icatlarından haberdardır biraz olsa da. Bu müzede de rehber eşliğinde birebir Tesla’nın icatlarının nasıl çalıştığına şahit olacaksınız. Zamanında Nicola Tesla’nın gerçekleştirmiş olduğu icatlar hem model halinde ziyaretçiler için hazırlanmış hem de bu güne gelebilen icatlar sergileniyor. Ayrıca Nicola Tesla’ya ait şahsi eşyaları da bu müzede bulma şansına sahipsiniz.

                                                             Nicola Tesla Müzesi

 Bir müze ziyareti de spor alanında gerçekleştirdim Red Star ve Partizan Sırbistan’ın ve Belgrad’ın iki önemli ve rakip takımı. Red Star’ın stadı Marakana’yı ziyaret ettim, hem stada uğradım hem de kupalarla dolu müzelerini ziyaret ettim. Red Star’ın  1991 yılında Şampiyonlar Ligi’ni kazanma gibi önemli bir başarısı var, tabi o dönem kupanın ismi farklı olabilir J Eğer sportif anlamda bir müze ve stat ziyaret etmek isterseniz buraya da uğrayabilir, kulüp tarihini yakından inceleyebilirsiniz.

                       Red Star takımına ait müzeyi de ziyaret edebileceğiniz Marakana Stadyumu


 Peki hep mi gezdin birader hiç mi bir şey yemedin diyenlere de buradan cevabım CEVAPİ J Burada tanıştığım bir arkadaşım bana Cevapi için  sizin İnegöl Köfte gibi demişti J Cevapi sıcak bir pide tarzı ekmeğin arasında soğan ya da salata ile ikram edilen bir yerel yemek. Özellikle gözünüze ekmek arası köfte gibi gelebilir fakat ekmeğinde farklı bir tat var. O tat köftenin kendine has tadıyla birleşince denediğinize pişman olmuyorsunuz.

                                               Belgrad'da tadabileceğiniz yerel lezzet CEVAPİ !

 Son olarak yüzmek, dinlenmek , yürümek isteyenlere göstereceğim adres Ada. Ada gerçekten nehir üzerinde yer alan küçük bir ada. Bir tarafında göl öbür tarafında nehir yer alıyor. Plajı açıkçası benim çok hoşuma gitmedi, sonuçta yapay ve çakıl taşlarıyla kaplanmış, kum olsa daha iyi olurdu.  Ama göl kenarında bulunan yürüyüş yolları, kafeler sanki bir tatil beldesinin plajında yürüyor havasını yansıtabiliyor. En azından göl de yüzmek istemezseniz bile  insanların hafta sonları akın ettikleri bu yerde kafeler  dinlenmek için tercihiniz olabilir.Geçen yazımda Belgrad’ı izlemek için bir adres söyleyeceğim dedim.

                                              Yüzmek için tercih noktanız olabilecek bir yer Ada


 Kısmet olmadı ben gidemedim ama herkesten sürekli duydum Avala’yı. Araştırın diye yazıyorum, Belgrad’ı izlemek için güzel bir mekan olduğu benim kulağıma geldi. Eğer aklınıza yatarsa yazın gelirseniz Belgrad’a,  araştırıp bu mekana uğrayabilirsiniz. Belgrad gezimden sonra  ziyaret ettiğim tüm mekanları sizlerle paylaştım bana sadece yaşadığım deneyim kaldı. Bence gelmeden önce çok düşünmeye gerek yok, korkmaya gerek yok , tereddüt etmeye gerek yok , sıcak kanlı bir ortam söz konusu burada. Turist olduğunuzu öğrendiklerinde yardım etme istekleri daha da artıyor. Ben yaşadıklarımı sizlere aktardım artık karar sizin J Benim Belgrad maceramdan aktaracaklarım bunlar, Avrupa’da uğradığım ilk durak ve açıkçası her zaman yeri ayrı olacak. Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle J


                                                        200 yıllık tarihi tren istasyonu


























































































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder